5 Nisan 2012 Perşembe

Mercado Publico, Centro ve Ocupa PoA

Cumartesi günü şu şehrin merkezinde ne varmış ne yokmuş artık görmek istedik zira en hareketli yerin orası olacağını düşünüyorduk. Taksiciye Centro'ya gitmek istediğimizi söyleyince bize "ne yapacaksınız ki orada" dermişçesine baktı dikiz aynasından. Eşim hani restoranlar, cafeler, mağazalar vardır ya demeye çalıştı müthiş Portekizcesi ve el hareketleriyle (kendisi bunu okurken kendimi tuvalete kiliteleyeceğim :D). Adam kafasını salladı. Yolun yarısında bize yine el hareketleriyle merkezdeki restoranların pek iyi olmadığını anlattı ve bizi Mercado Publico'ya (halk pazarı?) götürmeye karar verdi. (: İyi ki de öyle yaptı.

Mercado Publico

Mercado Publico, 03/10/1869'da tek katlı bir yapı olarak halka açılmş. İkinci katıysa çeşitli ofis ve kamu dairelerine ev sahipliği yapmak üzere 1912 yılında eklenmiş. Bina üç yangın, bir de sel atlatmış. 12 Aralık 1979'da ise Porto Alegre Tarihi ve Kültürel Mirası olarak belirlenmiş. Şimdilerde her iki katta da birçok dükkan, restoran ve kafe var.


Binaya adım atınca insanın dikkatini ilk çeken restoranların önündeki uzuuuun kuyruklar ve keskin et kokusu oluyor. Çeşit çeşit baharatçılar, meyve-sebze, kahve, el sanatları dükkanları, olmazsa olmaz mate çayını ve aksesuarlarını satan dükkanlar, peynirciler ve iğne atsan yere düşmeyecek bir kalabalık var. Yani benim için tam bir cennet! (:

Önce fellik fellik neler satıyorlarmış diye her yeri gezdik tabii ki. Meyve görünce gözü dönen biri olarak (geçtiğimiz Cumartesi'den bu yana neredeyse sırf meyveyle beslendim :/) meyve çeşitliliği karşısında kendimi hafif kaybetmiş sayılabilirim. Kendimi tuttum ve bir şey almadım. (Daha sonra salak gibi gittim süpermarketten aldım pazardan tazelerini almak yerine...) Binanın tam ortasındaki yürüyen merdivenlere 10 dakika ulaşamamız ve kesik domuz kafaları karşısında sessiz bir çığlık atmam dışında her şey çok güzeldi. (:

Yorgunluktan pestilimiz çıktıktan sonra ikinci katta bulduğumuz ilk boş masaya oturduk ve gerçek bir turist gibi arka masadakiler ne yiyorsa ondan istedik. ((: Burada yeme-içme genellikle inanılmaz ucuz. Elektronik eşyalar ve giyim ise bir o kadar pahalı. Türkiye'dekinin yaklaşık bir buçuk katı diyebilirim sanırım.


Karnımızı son derece az bir paraya (aynı yemeği Sidney'de yemiş olsak rahat 4 katını vermiştik) muhteşem bir balık ziyafetiyle doyurduktan sonra Tourist Information ofisinin yolunu tuttuk. Elimizdeki haritaya baka baka Catedral Metropolitana'yı bulduk. O başka bir postun konusuydu. Katedralden sonra hemen yakınındaki parkta 80'ler disko müziğinin üstüne grunge dinleyerek kaykay yapan gençleri izledik. ((:


Bu arada bir köşeye kurulmuş Ocupa PoA köşesi dikkatimizden kaçmadı. Sanırım dünyayı saran bu Occupy hareketinin mütevazi bir uzantısıydı bu. Gerçi insan buradaki ufak "hareketin" birkaç hâli vakti yerinde insanın kendilerini tatmine yönelik bir çalışması olduğunu düşünmekten kendini alamıyor. :/


Civardaki sokaklarda biraz daha dolaştıktan sonra iyice yorulduk. Hava da karardığından kendi iyiliğimiz için eve dönmeye karar verdik. Dönmeden şu fıstığı da görmüş olmam süper oldu. ((:


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder